13 Temmuz 2018 Cuma

Bir Kitap, Bir Kaç Film

2018 in ilk kitabını bitirmiş bulunmaktayım. 127 gün süren bir okumanın sonunda rezaletimi itiraf ediyorum. İnce Memed gibi bir kitap 4 ay sürer mi? Maalesef sürdü. Kendime güya 30 kitap hedefi koymuştum bu yıl için. Ama nerde? Ne oldu bilmiyorum ama hiç giremedim o moda.

Okuduğum ilk Yaşar Kemal kitabı olduğunu utanarak söylüyorum. Muhteşemdi. Tasvirleri, hikayesi, dili. Siyah beyaz, Erol Taş'lı eski bir Türk filmi izlemek gibiydi.


Bununla birlikte bir kaç Hint filmi izledim. Hepsini çok beğendim. Filmleri Emine'nin tavsiyelerine göre seçiyorum. Bloğunda paylaşmıştı beğendiği filmleri. Listesindeki ilk beş filmi izledim. Favorim ise Hichki filmi. Alt yazılı olmasa hepsi Ece ile izleyebileceğim , çok güzel mesajlar veren filmler.

Bu hafta Almancılar geliyor. Ayrıca yüzünü hiç görmediğim sosyal medyada tanıştığımız bir arkadaşım memleketime gelmiş. Onunla buluşmaya çalışacağım.

Bu arada birini sevmek için acısını hissetmek için yüzünü görmeye gerek yokmuş. Belki duymuşsunuzdur SerminYaşar. Dedemin Bakkalı kitabının yazarı. Kısa bir süre önce evlenmişti. Çok mutluydu ama kısa sürdü maalesef. Dün eşini geçirdiği kalp krizi sonrası kaybetti. İnanılmaz etkilendim.  İyi ki karşılaşmışlar. Prof. Dr Nedim Arda'ya Allahtan rahmet , eşine ve sevenlerine de sabır diliyorum.


Ara ara yazmaya çalışacağım.


İyi haftasonları diliyorum efenim.
Sağlıcakla kalın.


22 Haziran 2018 Cuma

Bayram, Tatil , İzmir , Seçim

Ece'nin bayram tatili bugün sona eriyor. Annemlerle birlikte İzmir'e gitmişti. İlk defa bayramı ayrı geçirdik. Normalde dün döneceklerdi ama mitinge katılmak için bilet tarihlerini değiştirdiler.

Dün o atmosferi ben de solumak isterdim.


Haftasonu hepimizi çok önemli bir seçim bekliyor. Nolur oylarınızı kullanın. Bence artık bişeyler değişmeli. Ülkenin üstündeki kara bulutlar dağılmalı. Aydınlık bir gelecek için, çocuklarımız için sen de oyunu kullan. Ama önce iyice bir düşün lütfen.  Hastalıklı bir ülke haline geldik. Yeniden ayağa kalkabiliriz bunu unutma. Bizim millet ruhumuz var, kenetlenmelerimiz var. Ülkemiz için hayırlı bilgili, görgülü, üreten, adil, demokrat biri gelir inşallah.

Haydi iyi hafta sonları.

21 Haziran 2018 Perşembe

Bir Aamir Khan Filmi : DANGAL

Oldum olası sevmişimdir Aamir Khan filmlerini. İlk önce Taare Zameen Par ile başladı hayranlığım. Sonra 3 Idiots, P.K., Ghajini... Her filmi ayrı bir toplumsal mesaj içeriyor. Hem güldürüp, hem düşündürüyor.

Dün de uzuuun zaman aradan sonra film izleme fırsatı buldum. Blogların birinde görmüştüm bu filmi. İçinde Aamir Khan varsa kesin güzeldir dedim.

Film 2:40 dakika ama nasıl akıp gidiyor anlamıyorsunuz bile.  Tam bir aile filmi. Zamanında Hindistan'da güreş şampiyonu olmuş ve tek amacı olimpiyatlarda ülkesine birincilik kazandırmak için bir oğlunun olması. Ama Mahavir'in dört kızı oluyor.  Hayalini de sandığa kaldırıyor. Ta ki birgün kızları sokakta kavga edip erkek çocuklarını dövene kadar. O zaman anlıyor ki, neden hayaline kızlarıyla ulaşmasın ki? Kız çocuklarının erkek çocuklarından ne eksiği var ki? Gerçek bir hayat hikayesi sizi bekliyor. 

- Kızlarının dövüşmesinden ve saçlarının kısacık kesilmesinden hoşlanmayan anne: kızlarımı artık kimse beğenmeyecek, onlarla kimse evlenmek istemeyecek diyor.
Baba: Kızlarım ilerde çok başarılı olduklarında, erkekler değil, kızlarım kimle evlenmek istediklerine karar verecekler, diye cevap veriyor.

- Gümüş madalya alırsan birgün unutulursun ama altın madalya alırsan sadece sen kazanmayacaksın. Tüm Hindistan kızları kazanmış olacak.

- Tanrı bize ne biçim bir baba verdi. Sabah 5 te kalkıp antrenman yapıyoruz. Çok yoruluyoruz diye şikayet ettiklerinde, keşke tanrı bana da böyle bir baba verseydi der düğününe gittikleri arkadaşları. En azından sizin ki baba gibi davranıyor benim ki ise beni evden yeter ki göndersin diye evlendiriyor.

Gibi çok güzel mesajlar içeriyor film. Ece tatilden geldikten sonra ona da izleteceğim.
Kesinlikle tavsiye ederim. İyi seyirler.


12 Haziran 2018 Salı

Sarı Papatyam

Meleğim,

Dört sene önce bugün katıldın hayatımıza. Güzel yüzlüm, boncuk gözlüm; sen evimizin neşesi ve aynı zamanda Çaki'si oldun. Bu sene kreşe başladın ve bu senin için verdiğimiz en güzel karardı. Hala babana aşırı düşkünsün. Ece nin biricik kardeşi ama aynı zamanda kabususun. Ablan senden korkuyor cadı. İstese o da senin canını yakar ama kıyamıyor sana bilesin. Dışarı çıktığımızda eğer baban yoksa kilometrelerce yürürken, baban varsa ayak ağrıların baş gösteriyor, ne hikmetse :)



Hala çok zırtıllıyorsun, istediğin bişey yapılmadığında elindekileri fırlatıyorsun. Telefonda saçma videolar izlemeye bayılıyorsun. Kahvaltıyı sevmiyor, yemek seçiyorsun. Ece ablana hiç benzemiyorsun. Ne huy ne görünüş. Görenler hala kardeş olduğunuza ve benim senin annen olduğuma inanamıyor.

Müziği ve dansı çok seviyorsun. Baban da senin dans etmen gerektiğine inanıyor. İçinde bir kurtçuk var sanki, kıpır kıpırsın. Düz yürümeyip, zıplayarak ya da koşarak gitmeyi tercih ediyorsun. Yatmadan önce ayak masajı hala vazgeçilmezin. Tarkan'ın Beni Çok Sev  ile Yine Yol Göründü Gurbete şarkıları favorilerin. Kreşte en sevdiğin arkadaşın Asya, en sevdiğin meyve porkatal :)

Güzel kızım, dilerim hayatında sağlık , başarı, mutluluk, huzur, neşe hiç yakanı bırakmasın. Kötüler ve kötülükler senden uzak dursun, zorluklar senden korksun. Kendini hep sev, hep güven kuzum. Hayat çok zor ve unutma ki biz hep senin yanında ve arkandayız.

İyi ki doğdun  Meleğim.
Seni çok seviyoruz.

11 Haziran 2018 Pazartesi

Varan 2 - Evde Kutlama

Allahım nasıl bir haftasonuydu. Üzerimden çöp arabası geçmiş gibiyim. Hala yorgun ve halsiz. Cumartesi sabah kahvaltı sonrası hastane yollarına düştük.  Görünmem gereken doktorlar vardı. Gitmişken Ece nin boynunda kaşınan yeri de gösterince mantar olduğunu anladık. Sinüziti de varmış oh ne güzel. Öğlene kadar işlerimizi hallettik.

Sonrasında market alışverişi ve mutfağa giriş. Başlasın hazırlıklar. Haco hala erken geldi de çocukları oyaladı neyse ki.

Parti için zamanlamayı kötü seçmişim, çünkü hemen hemen herkesin bir planı vardı. Amcamız, halamız gelemedi. Gelemeyenler kesin bana daha sonra misafir olarak dönecekti  :) Babamlar geç katıldı. Kayınpeder daha da geç katıldı. Parti geç başlayınca, hiç gelemeyecek olan kardeşim bile katılabildi gece yarısı olmadan. Mumları geç üfledik. Ela yine eğlendi. Çünkü yine en sevdiği elbisesini giymişti. Daha ne olsundu. En sevdiği kuzeni gelememişti ama yapacak bişey yoktu. Diğer kuzeni Alin ile kavgasız geçirebildiler akşamı en azından.  Kayınvalidem sessizdi, kesin bişeyler vardı. Ve ben yorgunluktan ölüyordum. Çok özeniyorum doğumgünlerini ya da başka kutlamaları dışarıdaki mekanlarda kutlayanlara. Eşim ise hiç hoşlanmıyor. Samimi gelmiyormuş, tövbe tövbe.


Pazar günü sabahtan evi topladım. Her yer sim olmuştu Ela nın kostümünden dolayı. Ve ben yorgunluktan ölüyordum. Neden pazar gününe ertelemiyorsunuz sorusunun cevabı buydu aslında. Çünkü kutlama sonrası ev kalkıp oturuyordu ve onu eski haline getirmek için ertesi günün tatil olması gerekiyordu. Öğlen uyumuşum ve ben kanepede uyumayı çok özlemişim. Ama sarhoş gibiyim. Öğleden sonra kızları biraz avm ye götürdük döndüğümüzde ben yorgunluktan ölüyordum.

Haftasonu bitsindi artık. Şimdiye kadar kutladığımız en kötü doğumgünüydü sanırım. Neyse ki kreşte kutlamıştı kuzum da bu beni biraz rahatlatıyordu.

İşte bir doğumgününün daha sonuna geldik. Oysa daha doğmadık bile.
Sağlıkla mutlulukla kutlanacak nice doğumgünlerine :)

5 Haziran 2018 Salı

Kutlamalar Başlasın!

Efenim bizim soyumuz taa Victorialara dayandığından, tek kutlama kesmez bizi. Serde prenseslik var ne de olsa. Kaç ay öncesinden aldık elbisesini. Elsa da Elsa. Ne prim yaptı Elsa bu arada. Gelene gidene gösterdi elbisesini. Evin her yanı sim oldu ama olsundu önemli olan onun mutluluğuydu. Geçen ay da parti malzemelerini aldık.  Sıra geldi ikramlara. Sarma istiyormuş hanımefendi. Verdik siparişi anneanneye. Patlamış mısır da tamam. Bir çeşit kurabiye de yaptık mı oldu bu iş.

Normalde 12 si olan doğumgünümüzü karne öncesine aldık. Çünkü  karnelerden sonra çoğu öğrenci yaz tatiline ayrılacakmış. Diğer sınıflarla birleştirilecekmiş kalan öğrenciler. Biz de öyle olmasın, kendi sınıfıyla kutlasın diye erkene aldık partimizi. Kaç aydır geriye sayım yapıyorduk zaten, erken olması kuzumun işine gelirdi.

Pazartesi izin aldım, evdeki temizlik için. Ece yi anneanneye bıraktım çünkü temizlikten hoşlanmıyormuş evladım. Sanki ben bayılıyorum. Derken pazar gecesi kabusum oldu. Ela nın burnundan iki kere kan geldi. Sabaha kadar ne senaryolar, planlar döndü durdu beynimde. Doğumgününü iptal etsem mi, yardıma gelen ablayı iptal etsem mi, annemi arasam başında mı duysaydı....

Kızımın beklediği gün gelmişti. İptal etmeyecektim hiçbir şeyi ama motoru takacaktım. Abla işi erken bitirecekti, parti biter bitmez de soluğu hastanede alacaktık. Görünürde bişey yoktu , tahlil verdik, tansiyon ölçtürdük. Geç gittiğimiz için sonuçları alamadık. Hatta burun kanamasına o kadar odaklanmıştım ki, parmağındaki iyileşmeyen dolamayı göstermek aklıma bile gelmedi. Sonra da onun için kızdım kendime.

Tahlillerde burun kanamasını tetikleyen bişey çıkmadı şükür. Pıhtılaşmaya bakıldı, hemograma bakıldı sonuç iyiydi. Ama demirimiz eksikmiş. Takviye verildi. Kılcal damarları daraltsın diye pomad ve bir fısfıs. Bir daha kanarsa da kbb ye yönlendirip lazerle yaktıracakmış. İnşallah gerek kalmaz.

Dönelim partiye. Kuzum çok eğlenmiş. Anlata anlata bitiremedi. Hepsi sarmalara saldırmış. Annemle babamdan allah razı olsun. Pinyatayı Ela patlatmış. Dans etmişler derken varan - 1 TAMAM.

Darısı cumartesi günü evde kutlayacağımız doğumgününe. Onu da atlattık mı tamamdır.


Haydi herkese iyi haftalar.


1 Haziran 2018 Cuma

Mayıs - 3 Yıl Sonu Gösterisi

Mayıs bitti ama Mayıs ayının icatları bitmedi.

Ela Hanımın yıl sonu gösterisi var daha kayıtlara geçmesi gereken. Çok fazla ek derse katılmıyor Ela kreşte. Sadece zumba kursuna gidiyor. Dolayısıyla yıl sonu gösterisinde toplu koro ve zumba gösterisinden başka bir sunuma katılmayacak.

Ramazandan dolayı bütün okullar gösterilerini yetiştirme yarışındaydı ve hepsi hafta arasındaydı. Dolayısıyla tüm bu etkinlikler hep birer saat erken çıkmamı gerektirdi.

Ece'nin ilk gösterisini hatırlıyorum da, salya sümük izlemiştim. Şimdi artık sadece gözlerim doluyor :)
Ben cep telefonuyla yapışık yaşayan biri olamadım. Bir ara videoya çekmeye çalışırken kızımı izlemeyi kaçırdığımı farkettim. Hemen kapattım telefonu ve gösterinin tadını çıkarmaya başladım. Müziğe eşlik ettim, güldüm onların komik hallerine, alkışladım. Dolayısıyla çok fazla fotoğraf ve video çekemedim.






Mayıs ayı yıl sonu gösterisiyle son bulmadı. Ayın 26 sında Uras'ın doğumgününü kutladık.



Daha sonra 28 inde Ece'nin okulda Midas'ın Eşek Kulakları adlı tiyatro gösterisi vardı.  15 dk olsa da güzel bir gösteriydi. Eskişehir turunda, Beypazarı'na giderken geçmiştik Gordion antik şehrinden. Midas'ın tümülüsünün yanından. Ece bu tiyatro oyunundan dolayı tüm efsaneyi biliyordu. Seviyorum çocukların böyle sanatsal etkinliklere katılmasını, sunmasını. Özgüvenleri gelişiyor bana göre. Hatta bazen patlıyor.



Şimdi Haziran ayının etkinliklerinde, karne ve doğumgünleri var. Bir de şu temizlik listesini kafamdan çıkardım mı benden iyisi yok.

Telefonumdaki not listeleri; haftasonu yapılacaklar, marketten alınacaklar, gidilecek yerler, doğumgünü menüleri diye uzayıp gidiyor.

Herkese iyi hafta sonları.
Sağlıcakla kalın.

30 Mayıs 2018 Çarşamba

Mayıs - 2 Mezuniyet

Gelelim Mayıs ayının bir sonraki etkinliğine. Mezuniyet.

Ela'nın doğduğu yaz. Ablamızın ilkokula başlayacağı dönem, hangi öğretmene göndersek, ne kadar bağış (!) yapsak, torpil bulsak derken bitti gitti 4 sene. Okula başladığımız sene tanışmıştık ürtikerle. Kardeşinin doğması mı, okula başlaması mı ya da başka bişey mi hala anlamış değilim.

Öğretmenimizle yıldızımız çok barışmadı. Çok ödev veren, çocuklara soluk aldırmayan bir öğretmene denk geldik. Ve maalesef tavsiye üzerine biz seçtik bu öğretmeni. Hatta son sene Ece ile öğretmeni arasında bir gerginlik bile oldu. Ece artık ergenlikten midir nedir, ağzından çıkanı kulakları duymuyor.

Hiç bir zaman ödevlerini yapmadan gitmedi. Çok takıntılı bu konuda. Bizi de çok yordu. Öğretmeni gibi Ece de mükemmeliyetçiydi. Dedim ya sevmekten çok, öğretmenden çekindiğindendi sanırım bu kadar titiz davranması. Bazı ödevleri sırf veliler içindi. Çocuklara ya da mesleğine aşık bir öğretmen değildi bizimki.  Lafını hiç esirgemedi. Ya da yıllarca yaşadıkları, karşılaştıkları onu bu hale getirdi. Neyse bu sene devlet okulundan, özel okula geçiş yapıyormuş. Son kurbanları bizimkiler oldu. Ece'ye isterse öğretmenini değiştirmeyi teklif etmeme rağmen , kabul etmemişti.

Öğretmenimizi hep yermek olmaz. Çünkü o Atatürk'ü seven bir öğretmen. Ve bunu çocuklara sürekli anlattı. Onun yolundan ilerlemeleri gerektiğini, ona layık, izinden giden çocuklar olmasını öğretti. Çok güzel sorumluluklar yükledi ve sorumluluklarını yerine getirmelerini sağladı. Hakkını inkar etmeyeyim.

Ayın 9 unda mezuniyet gecemiz vardı. 3 şube bir arada kutlayacaklardı. Bir düğün salonuyla anlaşılmıştı. Yemekli falan olacaktı. Ben hem düğünde hem mezuniyette giysin diye sade bir elbise almıştım Ece'ye. Meğerse gelinlik, abiye elbiselermiş mezuniyetin şanına yakışan. Saçımızı fönlettik, aksesuar olarak da bir dizi boncuk taktık saçımıza, bir de parlatıcı sürdük o kadar.

Salona girince kızımın ne kadar sade olduğunu farkettim. Ama yine de bana göre en güzeli oydu ve işin en güzel tarafı Ece halinden çok memnundu. Makyaj yapan kızlar, topuklu ayakkabılar, topuzlar derken kızlar yarış içindeydi. İlkokulda bile varmış şıklık yarışı :)

Gelinlikler arasında elbisemizin sadeliği
Organizasyon kötüydü, Öğretmenimiz hastaydı, eğilip çocukları öpemedi bile mezuniyet belgelerini verirken. Hatta sınıfta bir ders çocukları çalıştırmış nasıl sarılacakları konusunda.  Kepleri havaya fırlattıkları an en güzeliydi.

Gülen gözlerin güzelliği






Şimdi yeni telaşlar bizi bekliyor. İlkokulda yaşadıklarımız belki de çok komik kalacak yaşayacaklarımız karşısında. Devlet okulu ama hangisiyle devam edeceğimizi bilmiyorum. Koleje güç yetmiyor.  Ama belki patronumuz bir jest yapar bize :)



Artık okula gitmiyor. Evde tek takılıyor cadı. Benim zamanımda hayatta öyle bir seçeneğim yoktu. Hastayken bile okula yollardı annem.
Karnemizin heyecanını yitirmemesi için e-okuldan bakmıyorum.

Güzel kızım,  dilerim hayatın boyunca hep mutlu olursun. Kendini sev nolur. Ve sen inanırsan, gerçekten istersen yapamayacağın bişey olmayacağını unutma. Elbette zorluklar, engeller, egolar çıkacak karşına. Ama bunlar seni yıldırmasın. Biz sana güveniyoruz ve her zaman, her konuda, her kararında arkandayız bunu unutma. Başarıların daim olsun. Güzel yüzün hiç solmasın Meleğim.


23 Mayıs 2018 Çarşamba

Mayıs -1 Bahar Şenliği

Mayıs ayı baya ekşınlı bir ay olarak başladı. Ve tabi bunun yanında baya giderli :)

Efenim aya eşimin kuzeninin düğünü ile başladık. Hem de üçüzlerin doğumgünü ile aynı gün. Doğumgününden yırttık böylece. Benim bildiğim kadarıyla bloğumu bilen kimse yok yakınlardan, akrabalardan. Dolayısıyla düğünü eleştirebilirim. Gördüğüm en soğuk düğündü heralde. Gelin kendi havasında, damat kendi havasındaydı. Oynayan kimse yoktu. Bu benim gibi oynak biri için kötü bir olay. Ortam gergindi. Böyle organizasyonlarda, yani masa ve oturma düzeninde hep benim yerim kayar, birileri gelir yerime oturur ya da masaya hep eğreti otururum. Kuzeni üçüzlere süpriz yapıp düğünde bir pasta ile kutladı üçüncüsü olmasa da diğer ikisinin doğumgünlerini. Davete icabet görevimizi yerine getirip, çok geç olmadan eve döndük.






Gelelim ilk pazar gününe. Kreşin uçurtma şenliğine ve kahvaltı organizasyonuna davetliydik. Gidip gitmemekte kararsızdık. Hava bulutlu yağmasından korkuyorduk. Ama gözümüzü kararttık ve katılmaya karar verdik. İyi ki de gitmişiz. Çok güzel bir etkinlikti. Çocuklar değil biz de çok eğlendik.























 Önce rüzgar yoktu ama daha sonra gökyüzü uçurtmalarla doldu. Çocuklar değil ama tüm veliler uçurtma uçurdu. Maske boyamalar, çizgi film karakterleri, çuval yarışı, halat çekme. Hepsi çok keyifliydi. Ama çocuklar en çok kumla oynamaya bayıldı. Mekan deniz kıyısındaydı. Ve bu çocuklar için cennet gibi bir şeydi.


























Bir de bu yaralar çıktı Ela'nın parmaklarında. İşaret parmağındaki dolama hala tam olarak iyileşmedi. Yüzük parmağındakiler kurudu şükür.
















Bir sonraki post konumuz mezuniyet. Kızlarım ilerde bu yazdıklarımı okuyacaklar mı acaba? Ben ara ara eski yazılarıma bakıyorum.
Ece nin yazılıları var iki haftadır her gün. Maşallahı var kızımın.

Son olarak Yıldızlı Şarkılar ı dinleyin efenim.

Sağlıcakla kalın.


18 Mayıs 2018 Cuma

I ♥ Eskişehir (Nisan Ayı da diyebiliriz)

Kışın hastalığın dibine vurmuşuz. Ara ara 4 şişe antibiyotik içmişiz. Kızıl denen hastalıkla tanışmamıza hiç memnun olmamışız. Derken bahar gelmiş. Havalar ısınmaya başlamış. Kanımız kaynamalı diye beklerken, tembelliğe daha meyilli olmuşuz.

Eşimin gazıyla Ece ile spora gitmeye karar verdik. Zumbaya yazıldık. Ben zaten kapı gıcırtısına oynayabilen biri olduğum için çok sevdim zumbayı. Ama Ece de bir o kadar mı kütük olur. Hiç mi kıvıramaz, hiç mi annesine çekmez bu kız? Olsun yine de eğleniyoruz. Ama ev kalk gidelim diyor o ayrı mesele. Çünkü yetişemez oldum. Spordan gelince duş falan derken haliyle yorgunluk da çöküyor.

Duyduk ki 14-15 Nisan Elaların kreşinin düzenlediği bir kermes olacakmış. Ve bu kermesten sağlanan gelir Down Sendromlu çocuklar yararına kullanılacakmış. Hemen kurabiye yaptık ve kermese az da olsa bizim de katkımızın olmasını istedik. Çocuklar çok eğlendi.





















Kreşteki 23 Nisan kutlamamızdan
Haco halamız bize 23 Nisan'daki Eskişehir turundan bahsetmişti ama biz gidemeyiz demiştik. Derken annemler de duydu turu, babanla ben gitmek istiyoruz dedi. Hadi siz de gelin diye bize gaz verdi. Biz  hiç gaza gelmeyiz. Babamız zaten katılmaz onu bildiğim için gidemeyiz diyorum ama gitmek de istiyorum. Neyse beyim siz gidin deyince, kim tutar bizi. 23 Nisan tatiliyle haftasonu birleşince kendimizi otobüste bulduk. Okulda düzenlenen 23 Nisan törenine katılım zorunluymuş, idareye şehir dışında olacağımızı bildirdik.

Biz bayıldık Eskişehir'e. Nasıl düzenli, nasıl tertemiz, nasıl yemyeşil olunur bu şehir öğretsin diğerlerine. Büyükşehir Belediye Başkanına buradan takdirlerimi sunuyorum. Balmumu müzesi, Kent Parkı, Hayvanat Bahçesi, Miniatürk, Devrim arabası, Beypazarı ve daha bir sürü yer gezdik. Turun üzerinden neredeyse bir ay geçti ve ben tabi ki unuttum. Ama Eskişehir'i unutmadım, unutamam. Ela daha yola çıkalı 1 saat olmuş üzerine meyve suyu dökmüş olabilir, üç kişi olduğumuz için ben yabancı biriyle seyahat etmiş olabilirim, iki çanta ile seyahat etmek beni zorlayabilir ama yine de iyi ki gitmişiz. Turda çok yorulduk evet ama neyse ki bir gece otelde konaklayacağımız için, ikinci güne enerji depolayabildik. Aslında yazılacak çok şey var ama en kısa ve öz olanı Eskişehir'in yaşanılacak bir şehir olması.









Aşık olduğum Sakura ağacı
Uzun zamandır bu kadar fotoğraflı bir post eklememiştim. Ne kadar zormuş.

Nisan ayında yaptıklarımız yani hatırladıklarım bu kadar. Anı olarak bloğumuza ekler ve kaçarım.

İyi haftasonları. Sağlıcakla kalın.

17 Mayıs 2018 Perşembe

Yuh Bana!

Aylar olmuş yine yazmayalı. Her gün bir konu bulup yazacam diyorum, beceremiyorum. En son doğumgünümde yazmışım. Yazmasam da bloğumun bir yerlerde beni beklediğini biliyorum. Kendimi de biliyorum, bu bloğu devam ettirmek için illa dönüp yazacağım. Ama keşke araya bu kadar zaman koymasam.

Yine pesimist bir ruh haliyle yazacağım. Uyarmadı demeyin. Ben de bu huyumu sevmiyorum ama önüne de geçemiyorum.

Yani Ela defalarca hastalandı hatta bitlendi. Kızıl ile tanıştık. Ece nin alerjisi sürekli pörtleyip, kendini özletmedi.

Eskişehir'e gittik. Muhteşem bir şehir, aşık olup geldik.

Ece'yi mezun ettik.

Anneler günü de neymiş??

Ela'nın yıl sonu gösterisini izledik.

Sınav haftası geldi çattı. Aklıma gelen konu başlıkları bunlar. Hepsini bu postta yazmayacağım.

Kitap okumak, film izlemek, bahar temizliği falan hak getire. En çok da bu yüzden kendimden soğudum. Eşim depresyonda iş durumlarından ötürü. Evde yapmak isteyip yapamadığımız tadilatlar yüzünden evimi sevmez oldum. (nankörlük benimkisi biliyorum ) Nisan ayından itibaren yaptığımız en iyi şey; Ece ile zumbaya yazılmak oldu. Gidip dans edip, deşarj oluyoruz. Ter atıp, kendimizi iyi hissediyoruz. 

Ece ortaokula başlayacak, hala ne yapacağımızı bilmiyoruz. Koleje gitmeyeceği kesin. Hangi ortaokula gideceği henüz belli değil. Kurulu düzen yine bir sarsılacak, sistem çökecek. Yeni program yapılacak, ona adapte olunacak. Ve bu beni geriyor. Yeniliklere ne kadar kapalıymışım meğer. İşyerindeki bilgisayarım, yazıcım değişti bu bile beni gerdi.

Şimdilik bu kadar iç karartma yeter.

Sağlıcakla kalın.

27 Şubat 2018 Salı

4 onluk- 1=Ben

Efenim hönküre hönküre , öksüre öksüre 39 yaşıma giriyorum. Yine yağmurlu bir salı günü doğmuşum anamdan, akşam 5 sularında :) Hastalık olmayaydı iyiydi.

Yaş almak beni korkutmuyor. Triplere girmiyorum. Kızlarım büyüyor, onlarla birlikte ben de büyüyorum. Bilakis her yaşımın bana kattığı güzellikler, değerler var. Bu yaşıma, ortaokuldan sonra (düşünün aradan kaç bin yıl geçmiş) tekrardan küt saçımla girdim mesela. Kendimi çok beğendim bu halimle. Boşuna ertelemişim bunca yıl saçlarımı kesmeyi.  Sonraa, evin dağınıklığını, temizliğini daha az kafaya takmaya başladım sanki. Yani takıyorum ama eskisi kadar değil. Başka birşey de gelmiyor aklıma. Bunlar mıymış sadece bana katılan şeyler ???

Kızlarım zaten ömrümün bana verdiği en güzel hediyeler. Rabbim bana hayat arkadaşımla ve prenseslerimle yaşlanmayı nasip etsin. Onların büyüdüklerini, kendine güvenen, haklarını sonuna kadar savunan, azimli, istikrarlı, merhametli, koruyup kollayan, başkalarına muhtaç olmadan işlerinde mutlu, hayatlarında mutlu oldukları günleri görmeden ölmem inşallah. Kendim için de bişeyler dileyeyim yeni yaşımdan. Zayıfladığım, daha çok gezdiğim, ürettiğim daha az gamlı bol kahkahalı bir yaş olsun lütfen. 

Profildeki yaşımı da düzelteyim. İş arkadaşlarımdan gelen, görmemişin çiçeğiyle olan pozumu da bırakıp gideyim. (Kocamdan çiçek mi? Gelmedi anacım. Neymiş dün ona iş çıkışı verdiğim iki iş, çiçekçiye gitmesine engel olmuş. Çünkü çiçekçiye telefonla sipariş verilmez ki. Hayret bişeysiniz.)

İyi ki doğmuşum ben.


19 Şubat 2018 Pazartesi

Bir aydan fazla olmuş yine yazmayalı. Yazamayalı. Merak eden arkadaşlarım, sağolun varolun. İyiyiz şükür. İzmir'de başladı Ela'nın öksürükleri. Ama nasıl öksürükler anlatamam. İstifralar, altına kaçırmalar başladı bu illet öksürük yüzünden. Gece uyku girmiyor kuzunun gözüne ve tabi bizim de gözümüze. Birer hafta arayla üç tane antibiyotik kullandık. 

Tam iyileştik , düzeldik derken tam ohhh çekecez, Ece'nin ürtikeri kendini hatırlatmaz mı? Kızcağız bişeyler yemiyor diye kalktım vitamin niyetine greyfurt mandalina falan sıkıp içirdim. Aman allahım ertesi sabah kızımın yüzü tanınmaz haldeydi. Hemen hastaneye götürdü babamız. Dört saat süren bir serum yedi kuzum. Bu sefer ben yanında olamadım, içim içimi yedi. Çünkü iş arkadaşım izinliydi. Bu ürtiker acayip bişey. Ne yicez, ne içicez bilemiyorum. Geçen sefer ürtikerle beraber grip de olmuştu, ballı ıhlamur yapmıştım şifa olsun diye. Daha çok şişmesine sebep olmuştum. Bu sefer greyfurt sıktım içsin diye, maalesef yine hata yaptım. Çok illet bir hastalık. Zamanını kestiremiyorsun, sebebini bilmiyorsun. Bir de çocuk büyüdü artık kısıtlayamıyorsun. Yine kortizonlar, antihistaminikler. 

Ve haftasonu bendeniz harika bir öksürükle haşır neşir oldum. Öksürdükçe başım zonkladı. Yatmak istiyorum, ama başımda benimle oynamıyorsun diyen bir Sarı Fırtına varken ne mümkün? Ece bu aralar Avrupa Yakası'nı izliyor. Ordan muhallebiyi duyup benden istiyor. Muhallebiyi beğenmeyen Ela hanım benden cup cake istiyor. Ece ise bugün okula bile muhallebi götürüyor. Yapmazsam içim rahat etmez, mecbur kalkıyorum. Çok şükür bugünümüze diyorum.

İzmir gezimiz çok güzel geçti. Yine soğuk bir zamana denk geldi seyahatimiz. Ama olsun gezmemize mani olmadı. Balçova'da teleferiğe bindik. Vapurla karşıya geçtik. Tramvaya bindik. Kızlar çok eğlendi. 

Bu ay benim doğum ayım :) Kendimi ödüllendirmelere doyamadım. Önce ertelediğim lazere başladım. İnşallah önceki gibi sıkılıp yarım bırakmam. Kendime telefon alabildim sonunda. Çünkü telefonum artık %60 pil durumunda bile kendini kapatmaya başlamıştı. Daha bitmedi, kuaföre gidip bir çılgınlık edip saçlarımı küt kestirdim. Peki neden hiç fotoğraf eklemiyorum. Nazar değmesin diye dermişim :)

Şaka tabi telefonu sabah çıkmadan şarja koymuştum ve hala orda. Unuttum şapşik ben. 

Kitap okuyamıyorum bu aralar. Ufak Tefek Cinayetleri izlemekten vazgeçtim, çünkü çok sıktı. İğrenç arkadaşlık ilişkileri. 

İstanbullu Gelin'e devam. Siren hn damgasını vuruyor son iki bölüme :)

Bir de etraftan Çukur dizisini o kadar tavsiye eden oldu ki, inat etmiştim izlemeyeceğim diye, yine dayanamadım. Arka arakaya 16 bölüm izledim. 
Sıkıntı yoksa, sıkıntı var demektir <...>

Ve tabiki Jet Sosyete. Severim Gülse Birsel'i. İhtiyacımız var gülmeye. 

İşte böyle bizden haberler. Sağlıcakla kalın.

İyi haftalar.


17 Ocak 2018 Çarşamba

Şükür Kavuşturana

Artık hiç şaşırmadığım bir sorun, bilgisayarımın arıza vermesi, ya da herkeste bağlantının olup bende olmaması.

Geçen ayın 29 undan beridir ofisin santrali arızalı. Neymiş yanımızdaki bina yıkılacakmış, bizim de hatlar onlarla aynı kutudaymış. Onlar hatlarını iptal ettirince biz de nasibimizi aldık. İçerdeki kral dairelerinde herkesin var interneti falan ama biz tebaa kısmısında ne telefon, ne bağlantı. Telefon geldi, kasa arıza verdi. Kasa yapıldı usb ler tırt oldu. Amaaan işte böyle.

Yılsonuydu, yılbaşıydı derken ilk ayı yarıladık bile. Cuma günü karneler. İlk haftası izin almalar, İzmir'e gitmeler falan. Kreş bir hafta gitmesen bile ücreti tam alıyormuş, gıcıklar. Ece'nin karnesi çok iyi maşallah. 11 dersin 8 tanesi 100. Diğerlerinin en düşük ortalaması 95 ve hepsi sözel dersler.  Geçtiğimiz cumartesi bir kolejin bursluluk sınavına girdi. Gönderebileceğimden değil ama deneyim oldu en azından.

Bu aralar fazla sorunlu. Annemlerde bile duramıyor. Ki en sevdiği yerdir anneannesinin evi. Anne haydi gidelim diye tutturuyor. Çok sevdiğim çocuk modeli. Çarpacan ağzının ortasına o olacak. Zaten haftada bir görüyorum. Babasının laflarını bana satıyor: Niye bizim evimiz yok muymuş? Kendi evimizde vakit geçiremez miymişiz? Birdiler, iki oldular. Ya sabır. Geçen konser var gidecez, Ece ile Ela'yı anneanneye bırakacaz, Ela da sorun yok ama Ece yi ikna edene kadar kılı kırk yardım. Bu arada söylemesi ayıp Rubato'nun konserine gittik de. İnanılmaz keyifliydi.

Ela deseniz öksürüyor bu aralar, bu da altına kaçırmasına sebep oluyor geceleri. Dr a gittik mecburen, sonuç: faranjit. Bıkmıştım her gün alez , çarşaf, nevresim yıkamaktan. Yıkamak neyse kurumuyorlar da. Benim içiremediğim ilaçlarını kreşe yolladım, öğretmeni mis gibi içiriyor.  Ağlayarak her istediğini yaptırıyor sıpa. Çok güzel yalan söylüyor. Ece ile pek anlaşamıyorlar. Ece çok doğrucu Davut, Ela'nın hayal dümyasını hiç anlamıyor, anlamaya da çalışmıyor. Sürekli kedi köpek gibiler. Benle Ece de öyle. Tartışmasız bir günümüz geçmiyor.

Bu aralar Deniz Erten'in İşaret kitabını pek elime alamadım. Araya Kafka'nın Dönüşüm kitabını soktum. 2 saatlik kitabı bitirmem dört gün sürdü. Uyandığında kendini böcek olarak bulan Gregor Samsa'nın hikayesi. Hayatını ailesine adayan Gregor'un, böcek olduktan ve öldükten sonra ailesinin hayatındaki yeri ve önemi çok güzel anlatılmış. Kafka'ya babası maalesef gerçek hayatında da hep öyle davranırmış. 

Ela'dan bir kaç sözü de şuraya not alayım ve  bitireyim yazımı. Ofiste yabancı misafirler var. Ortam kalabalık.
Porkatal (portakal) - Fison (sifon) - Kaldırma (kaldırım) - sitengap (stand up)

İzmir sonrası görüşmek üzere.

Sevgiyle kalın.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...