26 Ocak 2012 Perşembe

Arkadaşlar, işyerindeki pc ex olunca kaldım mı bilgisayarsız. Ana kart siz sağolun.
Dolayısıyla hala tamirden gelmedi.
Ben de bu arada üç kitap bitirdim.
Daha ne kadar süre sizlerden uzak kalacağımı maalesef bilmiyorum.

Kısacası bizler çok şükür iyiyiz. Sadece teknik sebeplerden dolayı bloğa giremediğimi bildirmek istedim.

En kısa zamanda görüşmek üzere.
Sevgiler

16 Ocak 2012 Pazartesi

Mutluluklar...

Sen bizim en küçüğümüzdün dolayısıyla en şımarığımız :) Çok iyi hatırlıyorum doğduğun günü, annemin doğuma gidişini, bizi Hürü teyzelerde bırakışını. Aylarca isimsiz kaldın. Babamdan gelecek mektubu bekledik. Ve ne yazık ki gele gele Emrah ismi geldi. Üzgünüm ama 86 larda Küçük Emrah meşhurdu. Bilirim hiç sevmezsin ismini.
Babamın en sevdiği çocuğu, laf konduramadığı.
Okuldu , askerlikti derken hepsi geldi geçti.
Ve Nida çaldı gönlünü. Oysa hani otuzlara kadar düşünmüyordun evliliği??? Aşk kapıyı çalınca dinlemiyor değil mi kriteri, kaideyi :)
Senin de başını bağladık sonunda. En çok annem sevinmiştir kesin :)


Nida'yla hep sevin , sayın birbirinizi.
Mutluluklar dilerim Emrah'ım.

4 Ocak 2012 Çarşamba

Bir film, üç kitap

Başlıktan da anlaşılacağı üzere patron şehirdışında ve ben bugün film izledim.
Letters to Juliet ( Juliet'e Mektuplar) Klasik bir aşk filmi. Bizim Güzin Ablamızın ecnebi versiyonu. İçindeki romantizm bir balık kadını olan beni tatmin etmedi. Çok basit geldi nedense. Ama eleştiriler çok olumlu. Filmde beğendiğim tek şey İtalya manzaraları. Filmin aktörü Christopher Egan ( Charlie) bizim Yabancı Damat Özgür Çevik'e baya benziyordu. Bir çift balayına çıkacak ve ayrı takılacaklar. Peeeh hiç işim olmaz.

Sophie: Ben biraz mükemmelliyetçiyim.
Charlie: Mükemmelliyetçiyim demek ben korkağım demek.

Neden bilmiyorum ama bu söz hoşuma gitti.
Yani keşke bu fırsatı başka filmle değerlendirseydim. Sabun köpüğü gibi, zaman geçirmek için izlenilebilir bir film.

Kızıma yılbaşında üç yeni kitap aldım.
Aç Tırtıl Ben çok sevdim. Kızım neredeyse ezberledi
Kirpi ile Kestane Defalarca okuduk. Bir kirpi ile kestanenin dostluğu. Ve yardım istemek için başvurdukları diğer sevimli hayvanları anlatıyor.
Değnek Adam Dün akşam bunu okuduk. Fena değil. Aldıklarım arasında üçüncü sırada. Şu anda hala yastığımızın altında. :)

İyi seyirler , iyi okumalar

3 Ocak 2012 Salı

İnsan kendini bilir de! Ya karşısındakini?

Şahsen ben bilirim kendimi nasıl mutlu edeceğimi, neyin mutlu edeceğini. Peki ama karşımızdakini?

Otuzundansonra sormuş:
"Karşımızdakini mutlu etmek için yapabileceğimiz 10 şey"

Aslında zor bir mim. 10 tane madde bulabilecek miyim bilmiyorum. Ne kadar bencilim varın siz düşünün.
Karşımdakinin kim olduğuna da bağlı aslında. Eşim, annem, arkadaşım, kızım, dostum…Sevmediğim biridir ama morale ihtiyacı vardır , sırf mutlu olsun diye duymak istediği bazı şeyleri söyleyebilirim. Yani kişiden kişiye değişebilecek jestler.

Hediye alırım: Sevdiğim birine hediye almak kolaydır. İlla sohbetimiz esnasında almayı düşündüğü bişeylerin olduğunu duymuşumdur. Almayı düşündüğüm bişeyi hediye olarak almak beni çok mutlu ettiği için , mutlu ettiğimi düşünürüm.

Dinlerim: Yargılamadan, eleştirmeden…

Davet ederim: Onun için pasta, tatlı , çörek , börek yapmak ( pis boğazım, bu davet benim de işime yaramıyor değil yani)

Sürpriz yaparım: Hiç beklemediği anlarda

Küçük notlar yazarım: Kitap arasına, aynaya, dolaba onun görebileceği yerlere küçük espirili notlar.

Yapmak istediği bir şeye yardım ederim: Bu herhangi bişey olabilir. Organizasyon, iletişim, maddi…

Kahve ısmarlarım: Deniz kenarında, balkonda, mutfakta karşılıklı kahve hüpletmek

Sarılırım: Sımsıkı

Dile getiririm: Onun hakkındaki düşüncelerimi ve sevdiğimi

Çok zorlandım maddeleri bulurken. Galiba uzun zamandır kimseyi mutlu etmeyi aklımdan geçirmediğimden kaynaklanıyor. Derhal iş başına geçmeliyim. Bu arada diğer arkadaşlarımdan da tüyo almalıyım. Benimkiler gayet sıradan. Eminim çok orjinal fikirleri olan arkadaşlarım vardır. Mesela;

Tibetimin annesi, Hanım iğnem, hypo, adaşım nil, dürr-i yekta, neval, yaruzem Gönülüm, Deli annem, resimli günlüğüm, yazan annem


2 Ocak 2012 Pazartesi

Böyle mi gelecektin 2012?

Oysa taaa günler öncesinden başlamıştık kreşteki kostüm partisi için hazırlıklara.









Böyle kutlamıştı kızım kreşte senin gelişini.
 








Sabırla bekledi, hediyelerini açmak için.



Böyle süslendik, ruj bile sürdük senin şerefine.



Peki neydi o ilerleyen saatlerde yükselen ateş, kusmalar, halsizlik? Reva mıydı bu yaptığın?


İki gün ağzına bişey koymadı. Ateş devam ediyor. Kreşe yolladım bugün. Kızmayın , belki arkadaşlarına özenir de boğazından birkaç lokma geçer diye. Öğretmenine sordum, yapmış kahvaltısını, katılmış faaliyetlere. Şükürler olsun. Akşam geldiğinde genel durumuna bakıp öyle götüreceğim hastaneye. Daha yolundayken ağlamaya başlıyor. Muayene bile edemiyor doktoru o kadar ki çok ağlıyor. Rabbim sen yavrularımıza şifa ver.

Anlayacağınız o kadar hazırlık , koşturmaca boşa.  Yaptı 2012 yapacağını. İlk golü o attı. Eh ben sana sormaz mıyım bunu hesabını?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...